22 Ekim 2012 Pazartesi

Her Şeyin Sonunda

Yitirilen her şeyin beni boğduğu bir yazı olacak bu.

Ne kadar yorulduğumu ve artık içimdeki her şeyin parçalandığını anlatan bir yazı.


Her şey gözümün önünden tek tek geçiyor. 
Tüm yaşlarım,
Tüm arkadaşlıklarım,
Güvendiğim adamlar,
Canını yaktığım insanlar. 
Hani olur ya herkesin çaresiz kaldığı zamanlar, kendiyle baş başa kalmaktan kaçtığı, her şeye 'neden?' sorusunu sorduğu. 
Akciğerlerinin vücuduna fazla geldiği ve bazen gerçekten boğuluyor gibi olduğu.
O buydu işte. 


Çarelerin tükendiği yerde öylece yığılmış duruyorum.
Cebimde yıpranmış bir sigara.
Görebileceğim tüm sonları görmüş olmanın rahatlığını yaşıyorum.
'Peki şimdi ne olacak?' kaygılarını tamamen silmiş gibiyim.
Hissizim. 
Ama hissizlik canımı acıtıyor. 
Kayıp bir hissizlik. Bazen yerini dolduran dayanılmaz acı. 
Görünümde hiçbir şeyim yok. 
Ama kalbim acıyor. Yaşattığım herkesin ölümünü izlemek acıtıyor.
Ve bir özet kalıyor aklımda sadece.

 
Dostluklar bitiyor.
Duygular köreliyor.
Özlemeye alışıyorsun. 
Acı çekmeye alışıyorsun.
Gülümsemeye alışıyorsun. Acı çeke çeke gülümsemeye.
Ve her şeyden önemli yokluğuna alışıyorsun. 
Kaybettikçe kaybediyorsun ama geriye sadece buruşmuş bir sigara kalıyor. 
Son keman sesinde ise yelpazeden umudu kesiyorsun. 
Akrep ve yelkovanın yarışı duruyor. Ve sen kendini bambaşka bir yerde buluyorsun. 
Her şeyin sonunda.
Uçmak için başka düşler hayalliyorsun.

19 Haziran 2012 Salı

Özle Beni Kahrolasıca, Beni Özlemekten Kahrol


Gittiğinden eminim. Ve asla geri dönemeyeceğinden de.




Bir hafta olmuştur.
Sessizce, ardında binlerce soruyla beni piç gibi bırakıp gittiğinden bu yana.
Gidişinin ardına onlarca laf söyleyip hiçbirinin senin kulaklarına ulaşamadığından bu yana yani.
3 yıl kısa bir zaman zarfı değildi sevgilim.
 Bunun 2 senesini sana acı çektirerek geçirmiş olabilirim.
Ama bu sefer farklıydı.
 Bu sefer ben artık tamamen sana ait olmaya gelmiştim.
Her şeye rağmen bütün olmaya gelmiştim.
Seni seviyordum.
Hayallerimizi seviyordum. 
Senin sevdiğine inanıyordum.
İnandırmıştın yani. 
Ama şimdi;
'Nolursa olsun sen sadece benimsin.' diyen adamın buğulu gidişini izlemek kaldı şimdi geriye.
Bana 'bir ömrü benimle geçirmeye hazır mısın ?' diyen adamın gidişi.
'Benden kaçışın yok dünyanın diğer ucuna da gitsen bulurum seni sen benimsin.' diyen adamın gidişi.

Beni böyle sahiplenip bir anda boşluğa atmak beni öldürür bilmiyor muydun sevgilim ?
Sen ki beni en iyi tanıyanlardansın.
Bana bunu yaptığında beni her gün parçalayacağını da bilirdin.
Bana bunu yaptığında uykuların ne kadar zor olduğunu, her an seni yanımdaymışsın gibi hissedeceğimi de bilirdin.
Ama sen bile bile bunu yaptın.
Şimdi gerideyim. 
Bıraktığın yerdeyim.
Neden bunları yaptığına anlam veremeyen bir ben olarak bekliyorum. 
Acabalarla seni aklamaya çalışıyorum.
Kendime kızıyorum. 
Geri dönmeni diliyorum. 
Sadece bu hissettiğimin bin katını hissettirmek için. 
Geri dön. 
Özle beni kahrolasıca. 
Beni özlemekten kahrol.


22 Nisan 2012 Pazar

Dost Kaleminden Dökülenler :)

Bugün kara bulutlarımı güneşli bir güne çeviren dostum için yazacağım. 

Tesadüfler üzerine kurulmuş bir arkadaşlık bizimki. 
Tatlı tesadüfler.
Malum sitede arkadaş olarak eklememden sonra durakta karşılaşmamız ve arkasından gelen hayat dolu bir dost. 
O gün orada olmamın bir anlamı vardı.
 Bir dost kazanmak için oradaydım. 
Ve o dost benim hayatımdaki en değerli erkekler arasında yerini sıkıca korumak için bekliyordu. 
Kimseye kaptırmamak üzere. 

Ve sonraları;
Onun yanındayken çoğu zaman hayata dair kötü şeyleri bir kenara bıraktım.
Ve ikimizde anın tadını çıkarmayı becerdik. 
Birbirimize çok benzediğimiz için aynı şeyleri yaşadık çoğu zaman. 
Gene hep yan yana kaldık. 

O kadar kişinin arasından sıyrılıp kalbime oturuverdi bu güzel dost.
Ona sadece kalbim yakışırdı. 
Kalbimden başka yerde olmak ona hakaret olurdu. 

 Ve bugün;

Sinir krizimi dindirip, yüzüme tebessüm doldurup evime gönderdi güzel dostum. 
Saatlerce fotoğraf çekindik. 
Hayatımda çok eğlendiğim günlerden biriydi. 
Yaşamanın değerini anladığım günlerden biriydi. 
Onun gibi dostum olduğu için gurur duyduğum günlerden biriydi. 
Her şeye rağmen gene mutlu olabildiğimiz günlerden biriydi. 

Sen benim bitanemsin O.A.A. 
Seni çoooo..ook seviyorum.  


18 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Gidiş Daha..

Değer vermek garip şey. 
İnsanı öyle bir yamultuyor ki. Gurur murur dinlemiyorsun bir yerden sonra.
Çok fazla değer verirsen yıpranıp yok oluyorsun. 
Karşındaki insan da verdiğin değerin farkındaysa Allaaah yandın işte sen. Kullanıyor kullanabildiği kadar. 
Zaten aslında bu yıpratıyor bizleri. 
Karşımızdakinin verdiğimiz değer karşısındaki tutumu acıtıyor canımızı. 
Yaptıkları, bu değeri hiç haketmeyişi, bunu farkettiğimizde kendimize kızışımız ve iç savaşlarımız bizi yok ediyor aslında. 
Peki ciddi anlamda soruyorum.
Aslında ne yapıyoruz? 
Kendimize kızarken neyin hıncını alıyoruz? O insana o değer veren bizler, niye sonra gene kendimizden öc alıyoruz?


   Ve kendi adıma konuşmak gerekirse, senden gerçekten hoşlanmıştım gamzesinde ölmek istediğim adam. Ama beni,sevgimi,hayallerimi,ideallerimi sana göre şekillendirmemi haketmiyormuşsun. 
Bunun için elektriklerin gitmesi ve bir kahve yapıp kendimi dinlemem gerekiyormuş. 
Her şeyin varmış bir nedeni. Anladım.


  Ama yine de;
Çok kırgınım sana. Her seferinde bunu yaşamak artık beni aşkla dalga geçecek biri yapıyor.
Ki bu duygunun rezilliğine en çok ben kızardım. 
Başka biri oluyorum. Duygularımı yitiriyorum. Büyüyü yitiriyorum.
Ve sen buna seyirci kalıyorsun. En çok da buna kızıyorum işte.
Bu yüzden;
Hoşçakal mutluluğum.
Daha güçlü bir ben olarak yeniden doğmaya gidiyorum. 

16 Nisan 2012 Pazartesi

Perişanım şimdi mutlu oldun mu ?

http://www.youtube.com/watch?v=Q4GZdBP7ZWQ


Sezen Aksu benim dert ortağım. Dile getiremediklerimi öyle güzel dile getirir, öyle güzel anlatır.
Susarsın. Boğazında bi yumru olur.  Yutkunamazsın bile.. Zor işte.

7 Nisan 2012 Cumartesi

Kalbime Yerleştin :)

Beklemenin en güzelini seni beklerken yaşıyorum. Seni beklemenin bir büyüsü var çünkü. Kalbim öyle bir atıyor ki. Seni görüyorum ve hücrelerimin seni haykırmasına engel olamıyorum.
Sanırım aşık oluyorum. Seni öğrenmenin güzelliğini yaşıyorum her gün. Konuştuğumuz saatler boyunca gamzelerini inceliyorum. Gülümsediğinde yanağında çıkan iri ve tapılası gamzeler.
O kadar güzeller ki.
Sırf bunun için bile sevebilirim seni. Sırf bunun için bekleyebilirim. Sırf bunun için yoluna başımı koyabilirim.
Çünkü buna ihtiyacım var. Sana,sevgine hatta annene. Annen o kadar tatlı ki. Azcık anneni dinle de benim ol.
Benimle tamamlan. Seninle tamamlanmama izin ver. Sonu mutluluk olsun.
Sonu biz olsun.



26 Mart 2012 Pazartesi

Elimi Yine Tut

Paranoyalarım artarken dilimden dökülen tek cümle. Seni çok özledim.


Beynime bir türlü anlatamıyorum. Artık nefes almadığını kabul ettiremiyorum. Mutluyum diyemiyorum çoğu zaman. Kaçmak uzaklaşmak istiyorum kendimden. Sana yakın olmak istiyorum. 


Beni bu kadar erken bırakıp gittiğin için kızıyorum sana. Sonra üzülüyorum. Kızmadım, sana kızamam ben ,sen benim her şeyimsin diye. Abim. Benim kahramanım. Kılıma zarar getirenin ciğerini sökeceğini bildiğim adam.
Niye bıraktın beni? Niye bu kadar kötülükte sadece güçlü olmayı öğretecek kadar yaşadın ? Neden seninle oturup konuşamadık içli içli?Neden sadece güçlü olmayı öğrettin? Güçlü olmak her şeyi çözmüyor ama abim. Çözemiyor. Bazen ölüyorsun. Nefes ala ala ölüyorsun.


Son zamanlarda gene artıyor. Sanki anlık seni görür gibi oluyorum. Sonra tam heyecanla giderken kayboluyorsun. Gözyaşlarımı siliyorum. Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam ediyorum. Gerektiği gibi davranmanın yükümlülüklerini çekiyorum yani. 


Ama her şeyden çok seni çok özlüyorum. Eve gelmeni beklemeyi bile özlüyorum. Gel artık bak. Çok beklettin bu sefer. Beklerken uyuyakalmıyorum eskisi gibi. Bu sefer bekliyorum. Küçük kardeşin senin nefes almadığını yediremiyor hala yüreğine. Hala bekliyor seni. Sende özlüyorsun dimi onu ? Özle ne olur.
 Nefes almak için bir bahane yarat ona..

24 Mart 2012 Cumartesi

Gitmek Değil Dönmek Sorundu.

Aylarca onu görmemiştim. 
Aylarca onunla konuşmamıştım.
Sadece ortak arkadaşlarımız aracılığıyla iyi olduğunu biliyordum.
Hepsi bana yalan söylemişti. Onu gördüğüm ilk anda anlamıştım. 
Çelimsiz kalan kolları, gözleri, her şeyi bir cenazeyi andırıyordu. 
Sanki ben gibi. Benim gibi.
Eksik kalmış, bir yanı tutmuyormuş gibi. 
Sanki o da benden haberdarmış gibi. Ona da iyi olduğumu söylüyorlar gibi. 
O da bununla avunuyor gibi. 


O kadar çok şey anlamıştım ki 10 saniyelik bakışından. 
Sanki geçen yılları 10 saniyeye sığdırmak istedi  bir bakışıyla. 
Sanki susamış gibiydi. Çöllerde susuz kalmış gibi. 
Yorgun gibiydi. Göğsümden başka sığınak bulamamış gibi. 
Elleri ve dudakları başka ellere,dudaklara değmişti tabi. Her şeyi biliyordum.
Ama kirliliğini arıtacak bir damla su bulamamış gibiydi. Benden başka birinden su istemiyor gibi. 
Sanki gene bizdik 10 saniye içinde. Biz olmuştuk. Sanki deli gibi çarpan kalbimle onun yanına gidiyordum. 
Sanki o an geçmişteydik. 
Geçmişin en güzel dakikalarını tekrar yaşamak için oradaydık. 
Tekrar anımsamak ve tekrar mutlu olmak için. 
O an hatırlanmadı gidişim. Giderken bir o kadar kalışım. Yaşadığımız kötü hiçbir şey o anda yoktu. 
O an sadece sarıldığımız günler, saçlarıyla oynadığım ,kokusunu içime çektiğim, yağmurda yürüyüşümüz, üşüdüğüm için burnumu ısıtışı vardı. Sadece en güzelleri. Annesi vardı. Ailem vardı. Aileye yeni katılmış bir yabancı vardı. Ben vardım. 
Biliyorum. Sadece 10 saniye güzeldi. 10 saatte gene eskisi gibi olacaktık. Gene hırçın olacaktı. Gene kıracaktı beni. Gene yoracaktı. Gitmek değil, dönmek sorundu. Aslında dönmek de sorun değildi. Döndüğünde yaşayacaklarını adın gibi bilmen sorundu. 


Ve bunları ezbere bildiğin halde gene oraya koşmak istemen sorundu. 
Ulaşmak için ateşlerin içinden geçmen gerekse de.
İçinde dizginleyemediğin bir şey olması sorundu. 









18 Mart 2012 Pazar

Sadece Biraz Özlem

Mutsuzum.
Galiba istediğin oluyor.
Neredeyse tüm günümü bana sırtını dönüp gidişini izlediğim dakikaları düşünerek geçirdim.
Beni unutmuşsun. 
Bana beni sevdiğini söyledikten neredeyse 2 hafta sonra biriyle çıkmanı başka bir şeye bağlamak gelmiyor içimden zaten. 
Ayrıldıktan sonra bir kızla konuşmanı da. Düşünüyorum da nasıl onların kokusunu içine çekebildin ?Nasıl bakabildin bir başkasının gözlerine ? Beni bu kadar sevdiğini söylediğin için yadırgıyorum yanlış anlama. 
Ama artık,
Sevmiyorsun.
Akla uygun bir çözüm yolu bulabilsem hemen geleceğim yanına.Yüzsüzce belki. Burdayım işte artık seninim diyeceğim.Ama sen beni herkesleştiriyorsun. Kendini herkesleştiriyorsun.
Lanet olsun .Şu an seni böyle özleyen bana  lanet olsun.
Hiçbir şey bana iyi gelmiyor. Hiçbir şey şuan beni mutlu etmeye yetmiyor. 
Hayır sadece konuşsak geçecek belki.
 Ama özledim. İnan çok özledim.
Kimseyle konuşmak istemiyorum. Zira kimse beni anlamıyor. O yüzden susuyorum.
Sadece senle biraz sohbet edip sarılmak istiyorum.
Çok mu şey istiyorum ?
Sen de haklısın tabi. Zamanında gidişimin ardından dönmem için çok uğraştın.
 Sana kızamam. Ama bana da kızma.
Ben böyle olmayı seçmedim. Ben böyle değildim de. Sadece çok şey kaybettim. Ve bir şeyleri kaybetmeden kaçmayı tercih ediyorum artık. Yanlış yapıyorum farkındayım.
 Ama yıpranıyorum. Birine kalbimi sunduğumda parçalayacağından korkuyorum. Son günlerimizde sen bunu yapmaya yeminli gibi davranıyordun. Kaçmak aklıma gelebilecek ilk ihtimaldi zaten.
Kaçtım. Ama bil;
Seni sevmek istiyorum tekrardan. Sana seni sevmiyorum dediğim günü hafızandan silmek istiyorum.
Ve bil diye söylüyorum. 
Hala cüzdanımda taşıyorum.
Arada bir bakıyorum. En içten halinle bana gülümsüyorsun. Sonra her şey bitiyor.
Bitsin istemiyorum. İlerde çocuklarıma anlatılmak üzere sandığa saklanan bir şey olmanı istemiyorum. İlerde çocuklarımıza anlatcağımız hikayelerimiz olsun istiyorum. Seni yine çok istiyorum. 

11 Mart 2012 Pazar

Ben Bazen Çok..

Bu şehre her kar yağdığında aklımda eski bir şarkının mısraları. 'Yine kendi kendime sormadan duramadım, niye seni böyle istiyorum diye bulamadım?'

Ankara'ya yine kar yağıyor ve ben yine kahvemle birlikte oturuyorum camın önünde..
Kar bende şuan öyle duyguları uyandırıyor ki. Kaç aydır kardan nefret ederken şuan onu çok seviyorum. Silinmeye yüz tutmuş anılarımın verdiği hüzünle birlikte yüzümde tatlı bir tebessüm oluşturuyor kar. Yaşanmışlığın kokusu burnumun ucunu sızlatıyor.
Nelerin değiştiğini anımsıyorum bir an. Hayatın bana kattıkları ve benden eksilttiklerini düşünüyorum.  Geçmişe takılıyorum. Omuzlarımda yarının yükü ve kalbimdeki garip acı. Arada sıkışıp kalıyorum. Gözümün önünden geçiyor. Çocukluğum, ilk aşkım, ilk dansım,ilk öpüşmem.. Huzurla sarıldığım adamlar. O adamların kokusunun tenime karışması..
Aslında büyüsü bozulmuş zamanlarda kaybolup gitmişim ben farkında bile olmadan. Ne acı.
Ne büyük kayıp. Bile bile kendime neler yapmışım. Gene de her şeye rağmen,
bir umut var yarın için. 

7 Mart 2012 Çarşamba

Hayallerim Olsun :)

Bir sevgilim olsun istiyorum.
Her geçen gün daha fazla aşkla bağlanacağım biri. 
Beni anlayan,dinleyen,değer veren biri.
Hayatıma girdiği için her gün şükürler sunacağım,hayatımdan çıkmaması için dualar edeceğim biri.
Beni kalpten sevdiğine inandığım biri.
Acabalar olmayan bir birliktelik.
Onun sevdiği yemekleri zevkle yapacağım, onun yanına uzanırken huzurumdan bir gram eksilmeyecek biri.
Bana hiçbir art niyetle yaklaşmayacak, öpüyorsa onun aşkından kopan bir parça olduğunu bileceğim biri.
Beni bırakacak korkusu besleyeceğim elbet. Ama bir yanımda onun bırakmayacağından emin olacak biri.
Tenime dokunduğunda ruhumu aydınlatacak, gözlerime aşkla bakacak biri.
Elbet zor zamanlar geçireceğiz. Sinirli olacak,üzgün veya yılmış olacak. Kovsa bile gitmeyeceğimi bilen biri olsun istiyorum. Gidemeyeceğimi bilen biri. 
Benim de zor zamanlarım olacak tabii. O zamanlarda ise bana bıkmadan,usanmadan anlayış gösterip elimi tutacak biri. Beni düşmeden tutup kaldıracak biri. 
Gerektiğinde tüm çocukluklarıma katlanacak , beni o hallerimde sevgiyle izleyecek biri. 
Hasta olduğumda şefkatini esirgemeyen biri.  Ona ait olmanın gizli hayranlılığını taşıyacağım biri.

Sevgi denen yüce duyguyla seni rezil etmeyecek biri  yani.
Öyle biri olsun istiyorum. Öyle biri olsun benim olsun ,onun oluyum.
Biz olalım :) 





20 Şubat 2012 Pazartesi

Kırılan umutlarımın şehrisin İstanbul.

Evet sevgilim.
Yakınım bugün sana.
Bugün elbisem istanbul kokuyor.
Ten kokuma karışmış deniz kokusu.
Kulaklarımda gezinen martılar.
Ve gözlerimde ihtişamlı istanbul.
İstanbul bana çok yakıştı.
Sen yoktun, göremedin. İstanbul giymiştim bugün.
İstanbul ben olmuştu. Ben ağladım o da ağladı.
Sen yoktun.
Senin yerine birkaç kırık kahve fincanı vardı.
Gidişini unuttuğumda dudaklarım kanardı.
2 yıl olmuştu.
Umudum ilk günkü gibiydi. Seni öperken ve uğurlarken.
Sen bana birgün buluşacağız dedin.
Gitmiştin.
Soğuk kış günlerinde Ankara'nın acımasız ayazında yalnızdım.
Seni bekledim.
Hiçbir ses, hiçbir kalabalığım yoktu. 
Ama sen de yoktun.
Yokluğuna binbir anlam yükledim.
Anlamlar düşüp bana yüklendi.
Taşıyamadım.
Günler geçiyordu.
Ben bugün istanbuldum.
İstanbul bendi. Kokum tüm şehirdeydi.
Koca şehri bana boyadım.
Ama sen yoktun.
Peki kimdin?
Sen ben miydin?
Bende miydin?
Benim neyimdin?
İstanbulum mu ?
Bundan sonra kırılan umutlarımın şehridir istanbul.
Ve sen,
Hala yoksun.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Henüz Keşfedilmeyen.


Sadece arkadaş kalmak en mantıklı olandı.
Başlamadan bitmeside en acı olanı.
Bakmamalıydım sana öyle.
Artık sende bakma lütfen bana böyle.

Zamanımız azdı ve yorgundum ben.
Kalpleri buz tutmuş insanlar vardı geldiğim o soğuk şehirde.
Gülüşün ısıttı çözdü eritti beni.Aşkla kuruttum saçlarımı.

Kapat lütfen kapıları.
Dokunma bana.
Sadece anlat.
Geçmişinde toz tutmuş tüm anılarını.
Bir bir çıkar o saklandıkları yerden.
Gülelim.
Gülüşün beni titretmesin..

Açma perdeleri.
Odamız hep karanlık kalsın.
Ufak bir ışık sızarsa gözlerini görebilirim.
Görmemeliyim...
Sadece rüyalarımı süsle. Rüyalarda yaşayalım.
Sen uyu. ben uyanıp seni izliyim.

Umut fakirin ekmeğidir derler ya sevdiceğim.
Belki de birgün farkedip,
Gülüşümün en lezziz yemeğin damağında bıraktığı tadı.
Ya da küçük bir çocuğun gözlerindeki o masumiyeti.
Gelirsin birgün belki.
Yürürüz çiçek kokan yollarda.
Çiçekler senin gibi kokar.
Ben sarhoş olurum.
Sen uyanırsın.
Krizantem.

10 Şubat 2012 Cuma

Aşk artık şovalyelerin,kahramanların değil.

     Tarihi hatırlayamadığım bir gün. Ama ogüne dair her şey aklımda. Buluştuğumuzda sadece senin yanında düzgünce kuramadığım cümlelerim yüzünden beni sessizce izleyip  içimdeki çocuğun saçlarını okşardın yumuşacık bakan gözlerinle ve sıcacık gülümseyişinle. Seni bu yüzden sevdim belki de. Benim şapşallıklarıma bayılırdın içten içe. Dalga geçerdin ama bilirdim o hallerimi çok severdin.

     Sessizce yanıma sokulurdun. Kokumu çok severdin. Kokunu severdim. Senin kollarındayken dünyanın tüm kötülüklerinden korunduğumu hissederdim. Sen benim koruyucumdun. Sen benim yıkılmazımdın. Kahramanımdın. Beni hayatını benimle geçirmek istediğine inandırmıştın. Bende buna karşılık ne yapacağımı bilemez utanırdım. İçten içe sana sahip olmanın ve ait olmanın gururunu taşırdım. Sonuçta bir kahramana sahiptim.

    Sonra kahramanım demirden zırhlar giyen bir şovalyeye dönüştü. Hayretle izledim. Kalbim acıdı her seferinde. Ellerimin senin göğsüne değil de o soğuk zırha dokundukça canım yandı. Sonra sana benzemeye başladım. Git gide soğudum, ağlaya ağlaya güçlendim. Krizantem çiçeği gibi buzlaşmış kalbini delerek gün yüzüne çıktım. Senin değildim artık. Sana ait olmamı da istemiyordun zaten. Beni başka kahramanların kollarına ittin. Beni parçalayan da bu oldu. Beni başkasına bırakman. Ben sana rastgele değen gözleri bile kıskanırken sen benim kokumun başkalarının ciğerlerini doldurması düşüncesini kabullendin. Beni terkettin. Benim yanımdayken bile aslında beni terkettin. Bana 'kıyamam sana 'derken bile beni terketmiştin. Beni haketmiyorsun. Üzgünüm ama..

Hoşçakal sevgilim,
Hoşçakal kahramanım,
Hoşçakal hiç doğmayacak kızımın babası,
Hoşçakal katilim,
Hoşçakal..

6 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Odun Sevdim

Kırılan bir kadın kalbi ne kadar sürede iyileşir?

     İnancını yitirmiş bir rahibe gibi ne yapacağımı bilmiyorum. Neye inanacağımı, neyin doğru olacağını, hangi adımın beni doğruya götüreceğini. Binlerce soruyla gene uyandım bugün. Bir kahve ve sigara ile güne başladım. Hep düşündüm. Kendimi. Seni. Kalbimi incittiğin zamanları. Gerçekten de çok zaman alıyormuş. Tekrar toparlamak ve birine tekrar kalbini sunmak.
Başarmak..
   Başarmak oldukça zor. Çünkü biz kadınlar çoğu zaman başardığımızı ,artık hazır olduğumuzu düşünürüz. Hatta yeni bir ilişkiye bile başlarız. Ama en fazla 1 ay tekrar başa dönmemiz için yeterli bir süre zarfıdır. Artık ona katlanamayız sevmediğimiz için görüşmek istemeyiz. Umursamayız kısaca. Ve doğanın kanunu olan kaçan kovalanır durumu belirir ve bizim umursamadığımız o sevgili bize tapar. Bir sever ki biz bile neden bu kadar çok sevdiğine şaşarırız. Günlerimizin 16 saatini ayrılmayı düşünürek geçiririz. Kalan 8 saatte ise uykuda oluruz. Biz böyle sürüklenir yitip gideriz. Günden güne daha kötü oluruz. En başında bizim kalbimizi kıran odunun aylar sonra hatırlayıp mesaj atmasıyla çökeriz. Artık bizim için nefes almak zordur. Zaten sevmediğimiz bir adamla beraberiz. Ondan bir gazla ayrılırız. Odun kişi bizi gene umursamaz. Ve biz yalnız kalırız. Öyle bir yalnız kalırız ki geri dönüşümüzde hayatın karşımıza çıkardığı herkesi ezip geçicek bir güce sahip oluruz. Öyle görünmek isteriz aslında öyle olduğumuzdan değil yani bu durum.Kadınlar her zaman kırılgandır. Bazıları  ise çaktırmaz hepsi bu.
Başarmak çok önemli işte.
Nelere sebep olduğu ortada.
En azından benim hayatımda..

                                                                                                                           Krizantem.

5 Şubat 2012 Pazar

Yeniden Diriliş

                                                                  
   Kelimelerimi nasıl biraraya getireceğimi şaşırdığım bir geceden daha merhaba sevgili bembeyaz boş sayfa.
Fonda Düş Sokağı Sakinleri. Sanki o değil de benim içimdeki küçük kadın söylüyor şarkıları. Gecenin gene en tehlikeli saatleri. Böyle zamanlarda insan ne yapacağını da şaşırıyor. Herkes aynı ortak noktada buluşuyor ama. Bir sigara daha. Sabaha kadar o kadını susturacağım diye zehirlemek istiyorsun onu. 'Sus diyorum sana! Sus artık. Yoksa seni sökeceğim. Tam göğsümün altındasın. Seni orda öldüreceğim.'

    Hiçbir suçu olmayan zavallım susuyor. Susması daha da korkutuyor bizim neslimizi. O sustuğu an her şey bir anda daha da kötü oluyor çünkü. Yaşamak zorlaşıyor. Kızgınlıklarımız artıyor. Daha öfkeli oluyoruz. Hani  birileri 'Neyin var ? ' dese dediğine diyeceğine pişman ettiklerimiz oluyor. Herkes böyle zamanlar atlatıyor değil mi ? Elbet atlatıyor. En kolay kaçış yollarını deniyoruz. Atlatamayacağımızı , birdaha asla toparlayamayacağımızı düşünüyoruz. 'Kalkamam birdaha ayağa. Bittim ben. Tükendim .' gibi cümleler kurarak gücümüzü, gururmuzu yitiriyoruz.

    İnsan neden kendine böyle bir eziyet yapıyor peki ? Çok mu  değerliydi ? Çok mu iyiydi? Çok mu güzel gülüyordu ? Çok mu çok mu çok mu veee dahası. Peki onca şeye rağmen neden şuan başını çevirdiğinde orda yok? Bunu sorduk mu hiç kendimize? Şuan bu yazıyı okuyanlar sorsunlar kendilerine.Bir insan bir insanı tanrılaştırmadığı sürece acı çekmez. Duymanız gerekenler şunlar ; o dünyanın en mükemmel insanı değil, o dünyanın en yakışıklısı ,en zekisi de değil, sizin değer verdiğiniz kadar bir insan o. Sizin değeriniz olmadan bir hiç. Boş bir insan. Boşluk. Bu yüzden bir an önce toparlanıyoruz. Ve hayatımıza devam ediyoruz. Hayat size  en kötü en kahpe oyunlarını oynuyor? O zaman sizde ona oyunlar oynayın. 'Bak gene ayaktayım gene gülüyorum ' diyin. Herşey avuçlarımızın içinde. O çizgiler. O manasız görünen çizgilerde hayatımızın özeti var.

 Kelimelerimin ulaşabildiği herkese.

                                                                                                                            Krizantem.