20 Şubat 2012 Pazartesi

Kırılan umutlarımın şehrisin İstanbul.

Evet sevgilim.
Yakınım bugün sana.
Bugün elbisem istanbul kokuyor.
Ten kokuma karışmış deniz kokusu.
Kulaklarımda gezinen martılar.
Ve gözlerimde ihtişamlı istanbul.
İstanbul bana çok yakıştı.
Sen yoktun, göremedin. İstanbul giymiştim bugün.
İstanbul ben olmuştu. Ben ağladım o da ağladı.
Sen yoktun.
Senin yerine birkaç kırık kahve fincanı vardı.
Gidişini unuttuğumda dudaklarım kanardı.
2 yıl olmuştu.
Umudum ilk günkü gibiydi. Seni öperken ve uğurlarken.
Sen bana birgün buluşacağız dedin.
Gitmiştin.
Soğuk kış günlerinde Ankara'nın acımasız ayazında yalnızdım.
Seni bekledim.
Hiçbir ses, hiçbir kalabalığım yoktu. 
Ama sen de yoktun.
Yokluğuna binbir anlam yükledim.
Anlamlar düşüp bana yüklendi.
Taşıyamadım.
Günler geçiyordu.
Ben bugün istanbuldum.
İstanbul bendi. Kokum tüm şehirdeydi.
Koca şehri bana boyadım.
Ama sen yoktun.
Peki kimdin?
Sen ben miydin?
Bende miydin?
Benim neyimdin?
İstanbulum mu ?
Bundan sonra kırılan umutlarımın şehridir istanbul.
Ve sen,
Hala yoksun.

18 Şubat 2012 Cumartesi

Henüz Keşfedilmeyen.


Sadece arkadaş kalmak en mantıklı olandı.
Başlamadan bitmeside en acı olanı.
Bakmamalıydım sana öyle.
Artık sende bakma lütfen bana böyle.

Zamanımız azdı ve yorgundum ben.
Kalpleri buz tutmuş insanlar vardı geldiğim o soğuk şehirde.
Gülüşün ısıttı çözdü eritti beni.Aşkla kuruttum saçlarımı.

Kapat lütfen kapıları.
Dokunma bana.
Sadece anlat.
Geçmişinde toz tutmuş tüm anılarını.
Bir bir çıkar o saklandıkları yerden.
Gülelim.
Gülüşün beni titretmesin..

Açma perdeleri.
Odamız hep karanlık kalsın.
Ufak bir ışık sızarsa gözlerini görebilirim.
Görmemeliyim...
Sadece rüyalarımı süsle. Rüyalarda yaşayalım.
Sen uyu. ben uyanıp seni izliyim.

Umut fakirin ekmeğidir derler ya sevdiceğim.
Belki de birgün farkedip,
Gülüşümün en lezziz yemeğin damağında bıraktığı tadı.
Ya da küçük bir çocuğun gözlerindeki o masumiyeti.
Gelirsin birgün belki.
Yürürüz çiçek kokan yollarda.
Çiçekler senin gibi kokar.
Ben sarhoş olurum.
Sen uyanırsın.
Krizantem.

10 Şubat 2012 Cuma

Aşk artık şovalyelerin,kahramanların değil.

     Tarihi hatırlayamadığım bir gün. Ama ogüne dair her şey aklımda. Buluştuğumuzda sadece senin yanında düzgünce kuramadığım cümlelerim yüzünden beni sessizce izleyip  içimdeki çocuğun saçlarını okşardın yumuşacık bakan gözlerinle ve sıcacık gülümseyişinle. Seni bu yüzden sevdim belki de. Benim şapşallıklarıma bayılırdın içten içe. Dalga geçerdin ama bilirdim o hallerimi çok severdin.

     Sessizce yanıma sokulurdun. Kokumu çok severdin. Kokunu severdim. Senin kollarındayken dünyanın tüm kötülüklerinden korunduğumu hissederdim. Sen benim koruyucumdun. Sen benim yıkılmazımdın. Kahramanımdın. Beni hayatını benimle geçirmek istediğine inandırmıştın. Bende buna karşılık ne yapacağımı bilemez utanırdım. İçten içe sana sahip olmanın ve ait olmanın gururunu taşırdım. Sonuçta bir kahramana sahiptim.

    Sonra kahramanım demirden zırhlar giyen bir şovalyeye dönüştü. Hayretle izledim. Kalbim acıdı her seferinde. Ellerimin senin göğsüne değil de o soğuk zırha dokundukça canım yandı. Sonra sana benzemeye başladım. Git gide soğudum, ağlaya ağlaya güçlendim. Krizantem çiçeği gibi buzlaşmış kalbini delerek gün yüzüne çıktım. Senin değildim artık. Sana ait olmamı da istemiyordun zaten. Beni başka kahramanların kollarına ittin. Beni parçalayan da bu oldu. Beni başkasına bırakman. Ben sana rastgele değen gözleri bile kıskanırken sen benim kokumun başkalarının ciğerlerini doldurması düşüncesini kabullendin. Beni terkettin. Benim yanımdayken bile aslında beni terkettin. Bana 'kıyamam sana 'derken bile beni terketmiştin. Beni haketmiyorsun. Üzgünüm ama..

Hoşçakal sevgilim,
Hoşçakal kahramanım,
Hoşçakal hiç doğmayacak kızımın babası,
Hoşçakal katilim,
Hoşçakal..

6 Şubat 2012 Pazartesi

Bir Odun Sevdim

Kırılan bir kadın kalbi ne kadar sürede iyileşir?

     İnancını yitirmiş bir rahibe gibi ne yapacağımı bilmiyorum. Neye inanacağımı, neyin doğru olacağını, hangi adımın beni doğruya götüreceğini. Binlerce soruyla gene uyandım bugün. Bir kahve ve sigara ile güne başladım. Hep düşündüm. Kendimi. Seni. Kalbimi incittiğin zamanları. Gerçekten de çok zaman alıyormuş. Tekrar toparlamak ve birine tekrar kalbini sunmak.
Başarmak..
   Başarmak oldukça zor. Çünkü biz kadınlar çoğu zaman başardığımızı ,artık hazır olduğumuzu düşünürüz. Hatta yeni bir ilişkiye bile başlarız. Ama en fazla 1 ay tekrar başa dönmemiz için yeterli bir süre zarfıdır. Artık ona katlanamayız sevmediğimiz için görüşmek istemeyiz. Umursamayız kısaca. Ve doğanın kanunu olan kaçan kovalanır durumu belirir ve bizim umursamadığımız o sevgili bize tapar. Bir sever ki biz bile neden bu kadar çok sevdiğine şaşarırız. Günlerimizin 16 saatini ayrılmayı düşünürek geçiririz. Kalan 8 saatte ise uykuda oluruz. Biz böyle sürüklenir yitip gideriz. Günden güne daha kötü oluruz. En başında bizim kalbimizi kıran odunun aylar sonra hatırlayıp mesaj atmasıyla çökeriz. Artık bizim için nefes almak zordur. Zaten sevmediğimiz bir adamla beraberiz. Ondan bir gazla ayrılırız. Odun kişi bizi gene umursamaz. Ve biz yalnız kalırız. Öyle bir yalnız kalırız ki geri dönüşümüzde hayatın karşımıza çıkardığı herkesi ezip geçicek bir güce sahip oluruz. Öyle görünmek isteriz aslında öyle olduğumuzdan değil yani bu durum.Kadınlar her zaman kırılgandır. Bazıları  ise çaktırmaz hepsi bu.
Başarmak çok önemli işte.
Nelere sebep olduğu ortada.
En azından benim hayatımda..

                                                                                                                           Krizantem.

5 Şubat 2012 Pazar

Yeniden Diriliş

                                                                  
   Kelimelerimi nasıl biraraya getireceğimi şaşırdığım bir geceden daha merhaba sevgili bembeyaz boş sayfa.
Fonda Düş Sokağı Sakinleri. Sanki o değil de benim içimdeki küçük kadın söylüyor şarkıları. Gecenin gene en tehlikeli saatleri. Böyle zamanlarda insan ne yapacağını da şaşırıyor. Herkes aynı ortak noktada buluşuyor ama. Bir sigara daha. Sabaha kadar o kadını susturacağım diye zehirlemek istiyorsun onu. 'Sus diyorum sana! Sus artık. Yoksa seni sökeceğim. Tam göğsümün altındasın. Seni orda öldüreceğim.'

    Hiçbir suçu olmayan zavallım susuyor. Susması daha da korkutuyor bizim neslimizi. O sustuğu an her şey bir anda daha da kötü oluyor çünkü. Yaşamak zorlaşıyor. Kızgınlıklarımız artıyor. Daha öfkeli oluyoruz. Hani  birileri 'Neyin var ? ' dese dediğine diyeceğine pişman ettiklerimiz oluyor. Herkes böyle zamanlar atlatıyor değil mi ? Elbet atlatıyor. En kolay kaçış yollarını deniyoruz. Atlatamayacağımızı , birdaha asla toparlayamayacağımızı düşünüyoruz. 'Kalkamam birdaha ayağa. Bittim ben. Tükendim .' gibi cümleler kurarak gücümüzü, gururmuzu yitiriyoruz.

    İnsan neden kendine böyle bir eziyet yapıyor peki ? Çok mu  değerliydi ? Çok mu iyiydi? Çok mu güzel gülüyordu ? Çok mu çok mu çok mu veee dahası. Peki onca şeye rağmen neden şuan başını çevirdiğinde orda yok? Bunu sorduk mu hiç kendimize? Şuan bu yazıyı okuyanlar sorsunlar kendilerine.Bir insan bir insanı tanrılaştırmadığı sürece acı çekmez. Duymanız gerekenler şunlar ; o dünyanın en mükemmel insanı değil, o dünyanın en yakışıklısı ,en zekisi de değil, sizin değer verdiğiniz kadar bir insan o. Sizin değeriniz olmadan bir hiç. Boş bir insan. Boşluk. Bu yüzden bir an önce toparlanıyoruz. Ve hayatımıza devam ediyoruz. Hayat size  en kötü en kahpe oyunlarını oynuyor? O zaman sizde ona oyunlar oynayın. 'Bak gene ayaktayım gene gülüyorum ' diyin. Herşey avuçlarımızın içinde. O çizgiler. O manasız görünen çizgilerde hayatımızın özeti var.

 Kelimelerimin ulaşabildiği herkese.

                                                                                                                            Krizantem.